14 Mart 2024

Yolları giderek ayrılan Erdoğan’la Putin birbirini idare etme çabasında

Türkiye-Rusya ilişkileri, Putin'le Erdoğan'ın birbirini manipüle ederek oynadığı riskli bir oyuna dönüştü

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan (solda) ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin

Türkiye ile Rusya’nın ilişkilerine 2000’li yılların başından bu yana iki lider damga vurdu.

Başa geldikten kısa süre sonra ülkesinin dış politikasını enerji ihracatı temelinde yeniden şekillendiren Putin, Türkiye’yi “öncelikli ülkeler” grubuna dahil etti. O dönemler Moskova’da Rus lideri “İslamcı Erdoğan’la riskli bir oyuna girmekle” eleştirenler çıkıyordu.

2004’teki ilk Türkiye ziyaretinden başlayarak Putin ile Erdoğan arasında iyi bir diyalog ortamı ve karşılıklı sempati doğdu. Bu durum 2011’e kadar gelişerek devam etti.

Erdoğan’ın “Arap Baharı”nı ve Suriye’de başlayan iç savaşı bir fırsata dönüştürme telaşına kapılmasıyla, iki lider arasındaki bağlar bir miktar zedelense de durumu idare etmekte ikisi de mahir davranmaya devam etti.

30 Eylül 2015’te Rusya’nın Suriye’deki savaşa katılması Ankara’nın dengesini bozdu. Bunun etkisiyle çok kısa bir süre sonra (24 Kasım 2015’te) Türkiye ciddi bir hata yaptı ve sınırlarını birkaç saniye geçen bir Rus uçağını düşürdü. İki ülke savaşın eşiğine geldi. İlişkiler fiilen donduruldu. 2016 yazında Türkiye’nin özür dilemesi ve Erdoğan’ın Petersburg’da Putin’le görüşmeye gitmesiyle yeni bir aşama başladı.

Suriye Savaşı’ndan Ukrayna Savaşı’na

Artık Kremlin için Türkiye, bir Rus analistin deyişiyle “gerektiğinde silah kullanmaktan kaçınılmayacak bir devlet”e dönüşmüştü. Yani zaten iki ülke arasında on yıllardır temel sorun olan “güven” konusu büyük bir darbe yemişti.

“15 Temmuz” olayları ve 19 Aralık 2016’da Rus Büyükelçi Karlov’un öldürülmesi gibi ayrıntılarını öğrenemediğimiz kuşkulu ortamlar sonrasında, Putin, Erdoğan’ı daha fazla kullanma ve kendine yakınlaştırma yolunda güçlü adımlar attı. Erdoğan da benzer bir manipülasyon oyununu kendi kozlarıyla oynamaya girişti.

Bu dönemde Türkiye ile Rusya birbirleriyle dolaylı olarak savaşsa bile (Suriye’de ve bir ölçüde Libya’da) sahnedeki oyun “dostluk ve iş birliği” idi. İki lider, 27 Şubat 2020’de İdlib’de 36 Türk askerinin ölümüyle sonuçlanan kanlı gelişmeler de dahil hiçbir şeyin bu oyunu bozmasına izin vermiyordu.

Zaman zaman gerilimler ortaya çıksa da (örneğin, 7 Temmuz 2023’te İstanbul’u ziyaret eden Ukrayna lideri Zelenski’ye, Rusya ile savaş sonuna kadar Türkiye’de kalması konusunda anlaşılan beş Azov komutanının teslim edilmesinin ardından Putin’in kızgınlığı ve yaşanan soğukluk gibi) sonradan liderler bir şekilde kameralar karşısında “dostluk mesajları” veriyor ve birbirlerini özellikle Batı’ya karşı kullanıyorlardı.

Bu arada Putin, Türkiye’deki seçimlerde Erdoğan’ı destekleyen adımlar atmaktan kaçınmıyordu. Mayıs seçimleri öncesinde Rusya liderinden Akkuyu Nükleer Santrali’nin tekrar açılması (!), Ankara’nın doğalgaz borcunun ertelenmesi gibi hamleler gelmişti.

Ancak 12 Şubat 2024’te (tesadüfe bakın ki, yine bir seçim öncesinde) Türkiye’ye gelmesi beklenen Putin bu sefer ziyaretten bir süreliğine vazgeçmişti.

Kremlin’de mayıs seçimleri sonrasında Türkiye ile ilişkilerin artık eskisi gibi yürütülmesinin zor olduğu konuşuluyordu. Ekonomik sorunları yoğunlaşan Türkiye, ABD ile flörtü hızlandırmıştı. Bu kaygıların temelinde, Ankara’nın Kiev’e verdiği desteğin artmasından, İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakmasına kadar bir dizi sorun yatıyordu.

Bu arada Türkiye, savaş ve yaptırımlar ortamında avantajlarını iyi değerlendirerek Rusya ile ticari bağlarını şaha kaldırmış, bu açıdan Moskova yönetimini de memnun etmişti. Ne var ki, ABD zamanla bu ilişkilere gösterdiği hoşgörüden vazgeçmeye başladı.

Bu yılın ilk aylarında Türk-Rus ticareti yüzde 34 oranında azaldı. Türk bankalarının Rusya ile ödemelerde sıkıntı yaratması, Rus yönetiminin temsilcileri tarafından tepkiyle karşılandı. Bu süreç devam ediyor.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan (solda) ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin

Öncelikli istikamet: Batı

İbrahim Kalın ve Hakan Fidan’ın ABD gezileri, Türkiye’nin rotasını Amerika’ya doğru çevirdiğini daha belirgin bir şekilde ortaya koymuştu. Bu arada Moskova’dan Ankara’ya Suriye ile ilgili kibar bir üslupla da olsa uyarılar geliyor ancak yollar birbirinden giderek daha fazla uzaklaşıyordu.

Türkiye’nin Rusya’ya enerji bağımlılığında riskli bir aşamaya geldiği ve Akkuyu’nun ilk ünitesinin bile hâlâ açılamadığı koşullarda piyasada Sinop’taki ikinci santralin de Ruslara verileceği söylentisi yayıldı. (Gerçi söylentiler ile anlaşmalar arasında devasa bir mesafe olduğu biliniyor.)

ABD Başkanı Biden, başından beri görüşmekten kaçındığı Erdoğan’ı önümüzdeki aylarda Beyaz Saray’da ağırlar mı, F-16’larla ilgili sorun çözülür mü, bilemiyoruz. Ama Washington “Biz bu yolda ilerlerken siz de şu S-400’den kurtulun” mesajını vermeyi ihmal etmiyor (2,5 milyar dolara alıp da yıllardır kutusunu bile açmadığımız bu füze savunma sistemini denize mi atmamızı, yoksa gece yarısı Putin’in kapısına bırakıp sessizce kaçmamızı mı tavsiye ediyorlar, orası da meçhul.)

Rus tarafının yerel seçimler sonrasında “Hadi artık şu gaz borcunu ödeyin!” deme ihtimali de herhalde Külliye’de bir kâbus gibi algılanıyordur.

Zelenski’nin geçen haftaki ziyaretinde Erdoğan, Ukrayna ile Rusya’nın liderlerini Türkiye aracılığıyla barış masasına oturtma denemesinde bulundu. Fikir iyiydi ama üzerinde çalışılmamış ve savaşan tarafların konumları iyi incelenmemişti. Olsaydı belki Putin, ele geçirdiği Ukrayna topraklarının kendisinde kalması koşuluyla masaya oturabilir ve Erdoğan’a teşekkür bile edebilirdi. Ama Zelenski’nin bunu kabul etmeyeceği, savaşı dikkatle izleyen herkesin rahatlıkla öngörebileceği bir konuydu.

Ukrayna lideri İsviçre’de 160 kadar devletin temsilcisiyle ama Rusya olmadan düzenleyeceği “barış formülü” görüşmelerinden başka bir şey düşünmüyordu. Türkiye’ye geliş nedenleri arasında ilk sırada gelenler ise askerî iş birliğinin arttırılması, Bayraktar SİHA’larının üretimi, buradan top mermisi alınması, Ukrayna filosunun kurulması yolunda adımlar atılması gibi meselelerdi.

Rusya-Ukrayna Savaşı ve Moskova ile Batı arasındaki tehlikeli gerilim nereye uzanır, bunu zaman gösterecek. Bu karmaşık denklemler içinde Erdoğan’la Putin arasındaki ilişkilerin bugünkünden daha iyiye gitmesi ihtimali zayıf görünüyor.

Bunu hisseden her iki lider de hem birbirlerini hem de durumu idare etmek için bazı yeni hamleler yapsalar bile...

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Trump Putin’e ters köşe yapar mı?

Rusların bir bölümü neden bu kadar “Trumpçı” kesildi? Bunun Ukrayna'daki savaşla bir ilgisi var mı?

Bir Erdoğan kaldı bir de Putin

Suriye'de asıl kazananın İsrail olduğunu vurgulayan Rus lider, Batı'ya ilginç bir "füze düellosu" yapmayı önerdi

Suikastlar, füze saldırıları ve şüpheli bir barış umudu: Trump

Ateşkes anlaşması, eğer zerre kadar sempati duymadığım Trump sayesinde yapılacaksa, onu da önemsemek durumundayız

"
"